Kuzeyin çöllerinden güneyin ormanlarına – ÇAD

Birazdan Çad’ın başkenti Encemine’den güneye doğru uzun bir yolculuğa çıkaktık ve ben yabancısı olduğum bu ülkede yol kenarında tanımadığım birinin tezgahında misvak satmaya çalışıyordum.

ABDULLAH KİBRİTÇİ

Haritada gördüğün şu iki şehir arasında büyük ve ıssız bir çöl vardır. Unları satabilmek için kamyonları işte bu çölden geçirip şehre ulaştırmamız gerekiyordu. Yolculuğa abime yardım etmek için çıkmıştım ve henüz 16 yaşındaydım. Bizden başka bir kamyon daha vardı, o da bizim gibi un taşıyor hemen peşimizden geliyordu, abimin arkadaşıydı. Çölün ortasında bir yerde aracımız aniden bozuldu. Abim elinden gelen her şeyi yapmış ancak aracı tekrar hareket ettirememişti. Arkadaşının kamyonuyla yolculuğa devam edecek, şehre gidecek ve tamirci bulup başka bir araçla geri dönecekti, en fazla iki gün sürerdi, o vakte kadar bozulan aracımızın başında bekleyebilir miydim? Aracın deposunda 400 litre su vardı. Gerçi yiyecek bir şey yoktu ancak araç un doluydu. Hem iki gün bir şey değildi. Biraz düşünüp kabul ettim. İki gün hızla geçti ancak abim gelmedi. Geç kalmıştı, herhalde bir ya da iki güne gelirdi. Sonraki günlerde her gün abimin gelmesini bekledim ama bir türlü gelmedi. Çöldeki yalnızlığım 10 günü bulmuştu ve artık sıkılmaya başlıyordum. Kafam karışıyor, aklıma bir sürü garip düşünceler geliyordu.

Gündüzleri güneşten korunmak için kamyonun altına giriyor geceleri tepesine çıkıp yatıyordum. Her gece abimin ertesi sabah geleceğini ümit ediyor sabırsızlıkla bekliyordum. Günler geçip gidiyordu. 25 gün olmuştu.

İşin kötüsü depodaki suyu bilinçsizce harcamış yıkanmak ve abdest almak için defalarca kullanmıştım. Depoyu kontrol ettim 30 litre kadar su vardı. Korkmuştum. Artık sadece içmek ve yemek için su kullanacaktım. O akşam elimdeki su bana kaç gün daha yeter diye bir hesap yaptım ve abim gelmezse susuzluktan öleceğim tarihi tespit ettim. Su azaldıkça ölüme yaklaşmak ve ölüme doğru adım adım gitmek beni korkutuyordu. Gündüzleri etrafta yürümeye başlamıştım, kamyonu görebileceğim mesafeye kadar gidiyor sonra geri geliyordum. Bağıra çağıra şarkılar söylüyor kendimi yormaya çalışıyordum. Çünkü hava karardığı zaman güçsüz düşüp hemen uyumak istiyordum. Gece olduğu zaman aklım karışıyor, zihnim karanlık düşüncelerin istilasına uğruyordu. Çıldırmak üzereydim. Artık suyu sadece günde bir defa yemek yapmak için kullanıyordum. İlk günden beri tek yemeğim suyla karıştırdığım undan ibaretti. Uzun, çıldırtıcı günlere her gün bir yenisi ekleniyordu. 40 gün olmuştu. Artık abimden ümidi kesmiştim. Elimde kalan su bir kaç gün daha yaşamama yetecek kadardı. Ölmek düşüncesi tüm benliğimi sarmıştı.

yazının devamı Cins Dergi Ekim 2015 sayısında…

Posted in Genel