Çok değil bir ay önce büyük bir kıyametin eşiğinden döndük. Çok kısa sürede bastırılabildiği için kıyısından döndüğümüz bu kıyametin sanki farkında değiliz Türkiye olarak. Ne dersiniz?
Son derece doğru bir tespit. Aslında çok endişe verici bir tablo bu. Daha bir ay bile geçmeden gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında işi sulandırmaya başladılar bile. Hâlbuki 15 Temmuz Türkiye’nin siyasi tarihinde hiç görmediği bir müdahale biçimidir. Daha önceki askeri darbelerde, 1960’larda, 80’lerde, 28 Şubat’ta hiç görmediği bir müdahale biçimidir. Bu, teknik anlamda zaten askeri bir müdahale değildir. Türkiye’ye yönelik bir müdahaledir. Müdahale kelimesini özellikle kullanmamız lazım. Çok uluslu bir müdahaledir bu. Sadece TSK içinde yuvalanmış bir akılla yapılmış bir proje değil. Sadece Türkiye’nin iç siyasi dizaynını yeniden tanzim etmeye dönük bir şey değildir. Geleneksel darbe kalıplarının çok ötesindedir. Çok ulusludur. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, merkez olarak bu işin tam olarak arkasındadır.
Bir Türkiye tasarımı uygulandı aslında.
Elbette. Bu, Türkiye’deki en etkili örgüt üzerinden, Fethullah Gülen ve ekibi üzerinden uygulandı. Bunun uygulanacağını aslında az çok biliyorduk. Bu süreç başlamıştı. 17/25 Aralık’ta başlamıştı, MİT krizinde başlamıştı… Türkiye’nin sivil ve askeri bürokrasinin içine sızmış, sızmanın da ötesinde örgütlenmiş ve hatta askeri bürokrasiyi büyük oranda teslim almış bir yapının Türkiye’de içeriden bir güç olarak kullanılacağı pekâlâ belliydi.
Niye’sinin pek çok cevabı var ama açalım diye soruyorum. Ne üzerine Türkiye’ye böyle bir müdahale yaptılar?
Coğrafyayla birlikte düşünmemiz lazım bunu. Dünyadaki küresel güç haritasının yeniden şekillenmesiyle birlikte düşünmemiz lazım. Aslında 1990’lardan bu yana devam eden bir savaş var. Küresel güç haritası denklemi dediğimiz şeyin henüz oluşmadığını, oturmadığını biliyoruz. Buna yönelik sancılar var. Bu sancının çatışma noktası bizim coğrafyamız. Bütün güçler kapışmayı bizim coğrafyamızda yapıyor. Küresel kavganın sıcak çatışma boyutu bizim coğrafyamızda yaşanıyor. Bölgeyi yeniden tanzim ediyorlar, haritaları yeniden çizmek istiyorlar. Bakın 1991’de Soğuk Savaş’tan hemen sonra başlayan Irak-Kuveyt meselesi bunun başlangıcıdır. Afganistan işgali bunun devamıdır, 2003’teki Irak işgali bunun devamıdır. Bu büyük çatışmanın, bu büyük projenin sıcak çatışma alanları bizim coğrafyamızdır. Şimdi Suriye konusunda olan da budur. Suriye konusunda biz aslında çok akıllıca hareket edemedik. Bunu söylemek lazım. Bunları öngörmeliydik. Suriye’nin ne kadar vahim bir meseleye dönüşebileceğini öngörmeliydik. Türkiye’nin bölge politikaları bölgeye yönelik stratejileri çok değişken oldu. Bu değişkenlik de hep Türkiye’ye zarar verdi. Uzun vadeli hesaplar yapamadık bu bölgede. Gündelik reflekslerle, gündelik pozisyon almalarla bir Suriye politikası oluşturmaya çalıştık. Bölgede yeni bir harita çizilecekse eğer, Suriye’nin parçalanması gerekiyor, Irak’ın parçalanması gerekiyor. İran’ın ve Türkiye’nin parçalanması gerekiyor. Biz Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana adım adım bu projelerin gerçekleştiğini gördük ama müdahale edemedik. Hepsini görüyoruz ama müdahale edemiyoruz. Her seferinde birileri bizi manipüle ediyor, bizi istemediğimiz bir yola sokuyor, Türkiye’nin siyasi aklını bulandırıyor. Bunun önlemini alamadık. Türkiye, son 15 yıldır, özellikle son 10 yıldır kendi coğrafyasına dönük bağımsız bir politika izlemeye başladı.
Devamı Cins Dergi Ağustos 2016 sayısında..