Özgürlük, rasyonalite ve gerçekliğe dair sarsak fikirleri basit ezberlerden ibaret. Toplumun iplerinden kurtulmakla övünüyorlar, sömürgecilerin zincirlerine baş uzatarak. Bildikleri ekran nevalelerinden, gördükleri dayatmanın resimlerinden ve tanıdıkları tamtamcılardan ibaret. Hepsinde müthiş bir kent yobazlığı ve tabutta sergilenen cesetlere hayranlık.
Mehmet MÜLTECİ
Hayatın içindeyken yani gerçekten içindeyken dünya o kadar da yaşanmaz değil. Yağmur yağıyor, trafik karışıyor, deniz betona kafa atıyor, güneş açıyor. İnsanlarsa bildiğin insanlar; çalışan, okula giden, gülen, ağlayan, günlerine hata payı bırakmakta cömert davranan, pişmanlığa hazır, Müslüman, Türk, Kürt, Çerkes, Arnavut… Biraz Nişantaşı biraz Fatih, biraz Gazi Köşkü biraz Ali Paşa Mahallesi, biraz dram biraz komedi.
Medyaya, özellikle sosyal medyaya baktığında safi gerilim. Sıkıcı, ölümcül, vahşi, riyakar. Gerçeğe yaslanan vahim hadiseler, olduklarından daha sert daha keskin bir şekilde üstüne geliyor. İntiharını erteleyen adamlar milleti intihara teşvik ediyor. Asabi kırkayaklar kulak memesi kıvamında isyan davetiyeleri çıkarıyor. Züppeler cephesindense pazara sövgü manzumeleri dökülüyor. Her sarsılış, yalpalayış ve düşüşleri dillerinde hakarete dönüşüyor; gerici, lümpen, makarnacı, bidon kafalı ve son keşifleri Anadolu Çomarı. Neymiş bu Anadolu çomarı; bilmediğini bilmeyen, cimri, bencil, eşine ihanet eden, kabadayı, ayyaş, sapık…
Devamı Cins Dergi Ekim 2016 sayımızda…