Ahtapot diyor Najwan, ahtapot görmek ister misin? Evet diyorum, evet bir ahtapot görmek isterim. Bir duvarın kenarına gidiyoruz. Üzerine çıkıp, şehrin tam karşısındaki tepelere bakıyoruz. Gördün mü diyor ışıktan ve nefretten yapılmış bu ahtapotu? Kahkahaları, çatal kaşık seslerini, Şabatları, Yom Kipurları görüyor musun?
FURKAN ÇALIŞKAN
Bethlehem’de gece her zaman ilk defa geliyormuş gibi çöker şehrin üzerine. Elimde tuttuğum taşa bakarken, taşın bana baktığını hatta beni elinde tuttuğunu hissediyorum. Öfkenin ve merhametin evliliği gibi Batı Şeria’nın taşları. Bebek İsa’nın doğduğu mağaranın küçücük kapısına sırtımı verip büyük meydana doğru yürüyorum. Najwan bir şeyler anlatıyor ama dinlemiyorum. Dinlemediğim anlaşılmasın diye gülümsüyorum sürekli. Fakat bir kelime beni yakalayıp bugüne çekiyor. Ahtapot diyor Najwan, ahtapot görmek ister misin? Evet diyorum, evet bir ahtapot görmek isterim.
Bir duvarın kenarına gidiyoruz. Üzerine çıkıp, şehrin tam karşısındaki tepelere bakıyoruz. Gördün mü diyor ışıktan ve nefretten yapılmış bu ahtapotu? Kahkahaları, çatal kaşık seslerini, Şabatları, Yom Kipurları görüyor musun? Kulağıma bir haber bülteninin çok duymaktan artık duymaz olduğumuz bir kalıbı doluyor; Yahudi yerleşimcilerle Filistinliler arasında çıkan çatışmada… Bebek İsa’nın ve Filistinli çocukların kadim şehri çepeçevre kuşatılmış. Tıpkı Japonların Go oyunu gibi. Rakibiniz ise şeytan bu oyunda. Siyah taşlar beyaz taşların etrafını çeviriyor ve gidecek yeri kalmayan beyaz taş tahtadan alınıyor. Siyahlar bütün tahtayı kaplayana kadar oyun devam ediyor. Tahtadan alınan mülteci taşlar bir kutunun içine atılıyor. Sonra elimdeki beyaz taşa tekrar bakıyorum. Gidecek hiçbir yeri yok. Oyun tahtasını devirip, karanlığa doğru fırlatıyorum taşı. Benimde onunla birlikte karanlığa doğru gittiğimi ise neden sonra anlıyorum…
Devamı Cins Mart sayısında…