ALİYA’NIN ADALET VE AHLAK ANLAYIŞI İSLAM’DIR

AHMET TEZCAN

İslâm; kendi tabiriyle “iyi ve güzel olan her şeyin adı” Aliya için. İnsan olmanın biricik yolu idi ve bu inançla İslam’ı bütün ruhu ile kavrayabilmek için çocuk denecek yaşta derin okumalar yapmıştı. İlk “Oku” emrini Aliya kadar ruhunu adayarak yerine getiren Müslüman az bulunur. Sevilmesinin sırrı bence budur.  Bilge sıfatını ona kazandıran da budur.

SÖYLEŞİ MUSTAFA SAMİ

Aliya İzzetbegoviç, 21. Yüzyılda Müslümanlık ve insanlık onuru için tek başına bir örnek. Böyle bir derecede olmak için devlet başkanlığından, komutanlıktan başkaca, insanın ruhuna dokunan muhterem bir yanı daha olmalı sanki. Ne yaptı Aliya? Onun, Türkiye’de -belki de Boşnaklardan bile daha fazla- sevilmesinin sebebi neydi?

Merhum Aliya bir duruştur.  Adaletin ve Ahlâk’ın  insan suretinde duruşudur. Bizim kültürümüzde her ferdin, Beşer sıfatından İnsan sıfatına erişinceye kadar bir yolculuk macerası vardır.  Bunu bir cümleyle  şöyle ifade edebilirim; “Her ferdin hayatının kalıcılığı, kararlarındaki adaletin pürüzsüzlüğüne bağlıdır”. Aliya’nın İnsan olma macerasının özetidir bu cümle. O; ırk olarak Slav  ve Türk kökenli, Boşnak milletinden Avrupalı bir Müslüman idi. İslâm; kendi tabiriyle “iyi ve güzel olan her şeyin adı” Aliya için. İnsan olmanın biricik yolu idi ve bu inançla İslam’ı bütün ruhu ile kavrayabilmek için çocuk denecek yaşta derin okumalar yapmıştı. İlk “Oku” emrini Aliya kadar ruhunu adayarak yerine getiren Müslüman az bulunur. Sevilmesinin sırrı bence budur.  Bilge sıfatını ona kazandıran da budur.

Onun Bosna Hersek sınırlarından taşan bir devlet tahayyülü vardı, bir millet bilinci vardı. Soykırımın ve savaşın ortasında dünyaya insanı anlatmayı seçti, insanlığın en büyük kurtuluş olduğu savundu. Üstelik bunu bir siyasetçi olduğu için değil Müslüman olduğu için yaptığını söylüyordu. Yani dünyaya bir çözüm sunmuştu. Bu çerçevede sizce Aliya’yı nasıl anlamamız gerekir?

Cevap sorunun içinde var aslında. Aliya’nın hayali Müslüman Boşnaklardan oluşan bir devlet kurmak olmadı. Hatta düşmanları ve dost görünen Batılı egemenler Aliya’yı buna zorladılar, fakat o; Boşnak, Sırp, Hırvat, Arnavut, Makedon, Yahudi ve Roman diye ayırmadan, Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Musevilerin bir arada özgürce hoşgörüyle yaşayabileceği bir devlet için mücadele etti. Bu hayal; inandığı dinin talebiydi ve bu talebin asgari düzeyde de olsa gerçekleşmesi için çabaladı. Tarihin en ahlaksız saldırısına rağmen öfke ve intikam duygularına zincir vurarak, en zor şartlarda bile adil ve ahlaki olunabileceğini gösterdi. Onun adalet ve ahlak anlayışı İslam’dır. Bu iki kavram olmadan İslam’ı da Aliya’yı da anlayabilmek mümkün değildir.

Aliya 60 yıllık ömründe insanların kolay kolay tecrübe edemeyeceği şeyler yaşadı. Gençliğinden ihtiyarlığına kadar halkı için savaştı. Siz de bu yaşam öyküsünü aktarmak için gerçekleştirilen bir dizi projesinin senaryosunu yazıyorsunuz. Birincisi uzun ve yoğun bir hayatı aktarmak, hele ki bu Aliya İzzetbegoviç ise, zor olsa gerek. İkinci olarak dizi kimin fikriydi? Süreç nasıl gelişti?

Aliya projesi Sancak Medya’nın başında bulunan Muhammed Hakan Sancaktutan’a ait. Bana senaryo teklifi yapan o. Fikri ilk açtığında çok heyecanlandım ve bir o kadar da korktum. Çünkü bir belgesel projesi değil. 6 bölümlük bir mini dizi, yani drama. İletişim ve medyada çerçeve içine alınan her şey gerçekliğini kaybeder. Bu projede kahraman olarak Aliya İzzetbegoviç var ve drama şartları içerisinde kalem oynatırken onun ve şehitlerinin hatırasına istemeyerek, bilmeden hürmetsizlik etme ihtimali gibi bir tehlike söz konusu.  Bazıları bu tür projeleri profesyonel iş olarak görebilir ve bir dramanın gerektirdiği kurallar içinde, raytingi önceleyerek bir takım eğip bükmeler yapabilir ki genel de yapılan da budur. Ben böyle bir şeyi yapmaktansa hiç yapmamayı tercih ederim. İşin zorluğu ve beni korkutan yanı burada.  Süreç devam ediyor ve inşallah bu zor işten yüzümüzün akı ile çıkacağız ümidindeyim.

Dizide hangi Aliya’yı göreceğiz biz? Onun yaşam hikâyesini nereden anlatacaksınız bize?

Biyagrafik dramalarda genelde kahramanın hayatının bir kesiti anlatılır ve geri dönüşlerle parçadan bütüne gidilir.  Biz geleneksel hikayeciliğin Türk seyircisine daha iyi nüfuz edeceğini düşündük ve 17 yaşından vefatına kadar olan bütün hayatını anlatmayı tercih ettik. Sadece birinci bölüm yaklaşık 40 yılın anlatımı. Dolayısıyla Aliya’nın gençliğini, bilgelik yolundaki gelişiminin, büyük aşkını, hapse atıldığı yılları, Genç Müslümanlar Hareketi  (Mladi Müsülmani) ile başlayıp SDA Partisi ile devam eden ve yoktan bir devleti var ederek kurucu Cumhurbaşkanlığı ile sonlanan siyaset ve devlet adamlığını, savaş sürecindeki başkomutanlığını 6 bölüm içinde anlatmaya çalışacağız.

Senaryo çalışmaları için Bosna’dasınız. Bir nevi Aliya’nın izini takip ediyorsunuz. Yani o muhteşem hikâyeyi tabiri caizse sizin de tekrardan yaşamanız gerekmekte. Söz konusu Aliya olunca nasıl bir süreç bu?

Önce Aliya ve şehitlerinin ruhlarından izin alınarak başlaması gereken bir süreç.  Manevi rehber olarak kabul ettiğim bir büyüğüm; “Saraybosna’ya gidince Kovaçi Şehitliği’ne git, Aliya ve şehitlerinden destur al, sonra Mladi Müsülmani’nin bürosunun olduğu Moriça Han’a gidip bir kahve iç, sonra Besmele çek ve başla!” dedi. Öyle yaptım. Sancak Medya, Bosna Hersek’te yaşayan iki akademisyen, Bahar ve Bayram Şen’e bir takım söyleşiler yaptırmıştı. Başta merhum Aliya’nın oğlu bugünkü Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Bakir İzzetbegoviç olmak üzere aile fertleri, Aliya’nın dostları, çalışma arkadaşları ile yapılmış söyleşiler vardı.  Ben geldikten sonra da sayın Bakir İzzetbegoviç ve Aliya’nın kızı Sabina Berberoviç ile tekrar görüştük. Mümkün olduğu kadar halkla temas ederek Boşnak ruhunu anlamaya çalıştım. Ve Aliya’nın yazdıklarını okuyarak onu kendi sözlerinden kavramaya gayret ettim.  Çok zevkli, heyecan ve hüzün dolu ama çok zor bir süreç. İlk bölüm bile ufak bir kalp spazmına yetti. Gerisini siz anlayın artık.

Dizi projesinin öncesinde sizin Bosna Hersek’e olan hayranlığınızı biliyoruz biz. Anladığım kadarıyla Aliya ve Bosna Hersek, sizin için bir halin, bir duygunun, bir tavrın tanımı. Yani siz, “Bosna Hersek” deyince aslında ne söylemiş oluyorsunuz?

Bosna Hersek’e özellikle Alya ve Boşnaklara bir ben değil bütün dünya hayran aslında. Dillendirmeseler de düşmanları bile hayran. Çünkü onlar tarihin en alçakça ve ahlaksız saldırısını  yaşamış olmalarına rağmen, duygularının esiri olmadılar yani nefsinin kölesi olmadılar, Adalet ve Ahlak sancağını daima yukarda tutarak insanlığını kaybetmiş saldırganlara karşı ahlaklı bir insanlık duruşu sergilediler. Bu noktadan bakınca; bütün milletlerin insanlık nedir sorusuna cevap olarak Boşnak milletinden öğrenecekleri çok şey var. Fert olarak bizim Aliya örneğine bakarak nasıl Müslüman olunur sorusuna cevap bulmamız mümkün. Devlet yönetenler için de Aliya mükemmel bir örnek ve bizi yönetenlerin de Aliya’dan öğrenecekleri çok şey olduğunu düşünüyorum.

Son olarak, Bosna Hersek’e gidecek olursak eğer bize nasıl bir tavsiye verirdiniz?

Burada şunu farkettim; Türkiye’den Bosna’ya ilk defa gelenler, genellikle bir ön bilgi edinmeden geliyorlar, Bosna ve Hersek Cumhuriyeti’ni Saraybosna’dan ibaret zannediyorlar. Saraybosna’yı da İstanbul’daki Yenibosna ile karıştırıyorlar.  Boşnakların Slav kökenli olduğunu bilmedikleri için, Türkçe konuşmuyor olmalarına şaşırıyorlar. İlk ve belki de tek tavsiyem; Bosna ve Hersek’e gelmeden önce bu ülke ve Boşnaklar konusunda üç beş kitap, sekiz on makale okuyup öyle gelsinler.  Şunu unutmasınlar; Bosna ve Hersek üç, hatta dört başlı yönetime sahip farklı bir ülke ve Boşnaklar Osmanlı ve Türkiye’yi uğruna can verecek kadar sevmelerine rağmen inadı ve gururu yüksek bir toplum. Bu yüzden çabuk kırılabiliyorlar. Buraya Türkiye’den gelenlere son tavsiyem; Boşnaklara bir söz verecek olursanız mutlaka sözünüzde durun ve onlarla alışveriş yaparken pazarlık etmeyin; kırarsınız!