Belki tam burada aynı safta olmaktan utanmamız gereken bugünün kaypaklarına bir iki iğneli söz ederdim. Tabiatlarının, huylarının Mekkeli müşriklere ne kadar benzediğini onlara -ve ne olur ne olmaz diye elbette bir kez daha kendime- hatırlatmaya çalışırdım. “Kaypaklık Ebu Leheb’in sünnetidir, mertlik Resulullah’ın!” desem haddimi aşmış olur muydum?
AYKUT ERTUĞRUL
Az kalsın yapıyordum. Az kalsın, başımı yakıyordum. Az kalsın, kim olduğuma ne olduğuma bakmayıp içinde bol miktarda ahkam içeren bir yazı yazıyordum. Anlıyorsun değil mi? Sana ey okur, seslenmek istemiyorum, biliyorum artık herkes sesleniyor, klişe oldu ama kimse seslenmezken ve odada neredeyse sadece ikimiz bir de Oğuz Atay’ın gölgesi varken de ben sana sesleniyordum ey okur. Ben sana seslenmeklerden yapıldım. Başka türlüsü nasıl mümkün olabilir. İşte sesleniyorum: Okur! Az kalsın “Ruhun Tükenişi Üzerine” diye Cioran’la Bauman arasında gidip gelen bir yazı (YAZI) yazacaktım. İtiraf edeyim yazdım da ama korkma o şimdi bilgisayarımın gizemli dehlizlerinde.
(Aklıma gelmişken İsmet Özel’in “Gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşıyorum” dizesi senin de elini ayağını birbirine karıştırıyor mu? Gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşmak, gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşmak… Bazı dizelerin kanınıza karışmasına izin vermelisin ey okur. Çay kaşığıyla karıştırır gibi, akide şekerini dilinin üzerinde gezdirir gibi, damardan sıvı enjekte eder gibi, tekrar tekrar ama konu bu değil.)
“Ruhun Tükenişi Üzerine”yi bilgisayarımın dip klasörlerinden birine attıktan sonra başka bir yazıya başladım, İslam’ın delikanlılıkla ilişkisini anlatacaktım sana. İsmini tahmin et: “Delikanlılık Üzerine” (Buraya gülücük emojisi gelecek)
Hazreti Ömer’i anlatacaktım; onun Müslüman olmadan önce bile Ashab’ın delikanlılığına gıpta edişinden, mertliğe olan tutkusundan, aynı safta yer aldığı Mekkeli müşriklerin kaypaklıkları karşısında duyduğu samimi üzüntü ve öfkeden bahsedecektim. “Yerini yadırgamak” diyecektim “hiç kimseye Hazreti Ömer’e o günlerde yakıştığı kadar yakışmamıştı.” Belki tam burada aynı safta olmaktan utanmamız gereken bugünün kaypaklarına bir iki iğneli söz ederdim. Tabiatlarının, huylarının Mekkeli müşriklere ne kadar benzediğini onlara -ve ne olur ne olmaz diye elbette bir kez daha kendime- hatırlatmaya çalışırdım. “Kaypaklık Ebu Leheb’in sünnetidir, mertlik Resulullah’ın!” desem haddimi aşmış olur muydum?
Mesela Ebu Hureyre’nin Efendimiz(AS)’i anlatırken “O bir yöne döndü mü, bütün vücuduyla dönerdi” diye belirtmesinin bana delikanlılığı çağrıştırdığını vurgulardım. Aslolanın Hazreti Adem’den beridir göğe yıldız gibi çakıldığını… O yıldızın “yöneldiğinde dosdoğru ve tüm vücuduyla yönelebilmek cesareti” olduğunu söylerdim. Yüzünü ne yana omzunu ne yana ayaklarını ne yana doğrulttuğu belirsiz kaypaklara, sinsi ve eziklere -ve ne olur ne olmaz diye elbette bir kez daha kendime-, bütün vücuduyla dönmenin faziletlerinden bahsederdim. Nefsim durur mu o da şöyle eklerdi; “Ama bu bizi açık hedef haline getirir.”
Devamı Cins Temmuz 2017 sayısında…