Hem üzerine 10 yılı aşkın çalıştığı Usta ile Margarita’yı hem de Köpek Kalbi’ni bir türlü tefrika edememiş, her fırsatta karşısında Stalin’i bulmuştu. Hatta bir kısım komplo teorisyenine göre Bulgakov’un ölümünün ardında da Sovyet Gizli Servisi vardı. Bunu bilemeyiz. Bildiğimiz şeyse şu: Stalin’in 1953’te kalbi durmuş olabilir ama Köpek Kalbi bugün hâlâ atmaya devam ediyor.
Arda Arel
Kim Yazdı?
Rus yazarları çok sevmem, yalan yok. Uzun uzadıya betimlemeler, bitmek bilmeyen isimler, tamlamalar, hiçbir yere varmasa dahi ballandıra ballandıra anlatılan yolculuklar, kasvetli şatolar ve o ağdalı dille yazılmış mektuplar… Gibi gibi… Herkesçe kabul görmüş, kült bir iki kitabı çıkarırsak, okuduklarımı da zoraki okuduğumu söyleyebilirim. Zevk meselesi… Ben daha çok savaş sonrası Amerikan yazarların hızlı, olay bazlı, akıcı -tek oturmada kendini okutan- romanlarını/novellalarını sevenlerdenim. Belki de bu yüzden Rus yazarlar hakkındaki peşin hükmüm, 2012 yılının bir Sovyet yazarı okumak için hayli sıcak sayılabilecek o haziran günü, Dedalus Yayınları’nın yeni kurulduğu Sultanahmet Çatalçeşme sokaktaki küçük çatı katında, elime aldığım kitapla değişti. Kitabı bana veren Dedalus’un genel yayın yönetmeni Sedat Demir’di. Kitapsa, Bulgakov’un o güne kadar Türkçe’ye çevrilmemiş eseri Köpek Kalbi. İlk sayfasını açtım ve kitap şöyle başlıyordu:
“Vouu, vouu, vouu-huuu huuuuuuu!”
Ne Yazdı?
Biraz önce bahsettiğim, bir köpeğin yakarışıydı. Çöpleri karıştırdığı için aşçı tarafından üzerine kaynar su boca edilen, kemiklerine kadar haşlanmış bir köpeğin iniltisi… Romanımız, “Tombik” adı verilen bu köpeğin gözünden hayli acınası yaşamını anlattığı ve yemek bulma ümidi ile şehrin sokaklarını adım adım adım gezerken bir yandan da şehri ve şehrin insanlarını, Sovyet Rusya’daki genel yaşamı bize aktarmasıyla başlıyor. Romanın buraya kadar ki kısmında eğlenceli bir novella okuduğunuzu düşünebilirsiniz. Henüz hiçbir şey görmediniz. Romanı klasik bir novelladan Kominizim eleştirisi yapan usta bir kara mizah esere dönüştüren şeyse, köpeğimiz Tombik’in Profesör Doktor Filip Filipoviç’le yollarının kesişmesi… Tombik’i sosisle kandırıp muayeneye getiren Filip Filipoviç, tıpkı Doktor Frankenstein gibi kolları sıvıyor. Kırma bir sokak köpeğinin bedenine, Komünist Rusya’da yaşayan bir işçinin hipofiz bezini ve testislerini yerleştirmesiyle olaylar başlıyor. İnsanla köpek arasına sıkışmış bir mahlûk, burjuva bir doktor, burjuvaları yok etmek isteyen sendikacılar, Sovyet gizli servisi ve daha niceleri…
Devamı Cins Ağustos 2017 sayısında…