Sezai Karakoç’un neredeyse 60 yaşına kadar hemen hemen hiç fotoğrafı yayımlanmamıştır. Bununla birlikte üniversitedeki öğrencilik yıllarında ve çalışma hayatında arkadaşlarıyla çekilmiş birkaç fotoğrafı vardır. Bunları, geçtiğimiz yıllarda, birkaç arkadaşımla bir kandil gecesi Üstad Karakoç’u evinde ziyaret ettiğimizde, konu fotoğraftan açılınca meraklı sorularımız üzerine lütfedip bizimle paylaşmıştı.
ŞABAN ABAK
Çağdaş Türk şiirinin büyük ustası ve öncüsü şair, mütefekkir Sezai Karakoç, hayatı boyunca şöhretten ve gösterişten özenle kaçınmıştır. O’nun bu ahlâkî titizliği bütün yaşantısına yansımıştır. Şahsının ve özel hayatının; konusu tek kelimeyle “İslâm” olan davasının ve eserinin önüne veya yerine geçmesine izin vermemiştir.
Bu tutumunun bir uzantısı olarak bırakın “medyatik” olmayı, uzun süre fotoğrafı bile bulunmayan bir “ünlü” olarak biliniyordu Karakoç. Hiç televizyonlara çıkmamış, panellerde, şölenlerde, fuarlarda, imza şovlarında hiç görünmemiş, poz verip fotoğraf çektirmemiş bir “ünlü”!
Sezai Karakoç’un askerlik veya üniversiteye kayıt gibi mecburî sebeplerle çekilen vesikalıkları saymazsak, neredeyse 60 yaşına kadar hemen hemen hiç fotoğrafı yayımlanmamıştır. Bununla birlikte üniversitedeki öğrencilik yıllarında ve çalışma hayatında arkadaşlarıyla çekilmiş birkaç fotoğrafı vardır. Bunları, geçtiğimiz yıllarda, birkaç arkadaşımla bir kandil gecesi Üstad Karakoç’u evinde ziyaret ettiğimizde, konu fotoğraftan açılınca meraklı sorularımız üzerine lütfedip bizimle paylaşmıştı.
1990’da Diriliş Partisi kurulduktan sonra ise “genel başkan” sıfatıyla çok yoğun çalışmış, bir yandan haftalık Diriliş dergisi yayımlanırken -ve her sayıda en az iki başyazı yazarken- bir yandan da İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde meydan konuşmaları yapmış, konferanslar ve açık hava toplantıları düzenlemiştir. Yine bu çalışmalar kapsamında 1990’dan 2015’e kadar 25 yıl boyunca neredeyse her hafta cumartesi akşamları halka ve basına açık sohbet toplantıları düzenlemiştir ki bu konuşmalar toplamı, basılı Karakoç külliyatına âdeta yeni ve aktüel bir külliyat daha eklemiştir. (Bu kayıtların bir an önce çözülüp kitaplaşması düşünce hayatımız için büyük önem taşımaktadır.) İşte bu yoğun konuşmalar, toplantılar, ilden ile koşturmalar sırasında çoğu ne yazık ki kötü makineler ve fotoğrafçı olmayan kişiler tarafından, haberli veya habersiz olarak bazı fotoğrafları çekilmiştir. (Karakoç’un meydan konuşması, konferans ve sohbetlerinin büyük çoğunluğunun ses kaydı tutulmuştur. Bazı konuşmalarını, toplantı öncesinde bir tür başmakale olarak kendisi önce kaleme almış; konuşmasını da bu makaleyi açıp genişletmek biçiminde yapmıştır. Nisan 2007’den Ağustos 2019’a kadar olan dönemdeki 198 konuşmanın videosuna internetten ulaşıp izleme dinleme imkânı da vardır. Meraklılarının indirip arşivlemeleri de mümkündür.[1]
Bu yazıda size Üstad Sezai Karakoç’un az sayıdaki fotoğraflarından 5 tanesini ve her birinin fikir ve sanat hayatımıza ışık tutucu yönüyle kısa hikâyesini anlatacağım. İkisi sırlı üçü âyan bu 5 fotoğrafın bağlamını, yeni tarihli olandan en eskiye doğru bir sıralama ile yazacağım.
5. FOTOĞRAF: 6 Aralık 2013 tarihli bu fotoğrafta Üstad Sezai Karakoç’la Cemalettin Latiç’i Karakoç’un ofisinde ayakta görüyoruz. Latiç, Karakoç’a son şiir kitabı Serebrenitsa Cehennemi’ni imzalamış; ayakta takdim ediyor.
Bosna’nın kahraman ve gazi Devlet Başkanı Aliya İzetbegoviç’in cezaevi arkadaşı olup savaş sırasındaki Bosna millî marşının da şairi olan Cemalettin Latiç, İmam-ı Âzam konusunda uzman bir İslâm hukuku profesörüdür. Bu ziyaret sırasında şans eseri ben de orada bulunduğum için birinci ağızdan bazı detayları anlatacağım.
Prof. Dr. Cemalettin Latiç, Karakoç’a, gençlik yıllarından beri eserlerinden ve fikirlerinden haberdar olduğunu, istifade ettiğini ve eğer izni olursa bütün şiir kitaplarının toplandığı Gündoğmadan’ın tamamını veya içinden yapacakları bir seçmeyi Bosna’nın ünlü Türkoloji profesörleriyle birlikte Boşnakçaya çevirmek istediklerini söyledi. Kendisinin iyi derecede Arapça ve İngilizce bildiğini, Karakoç’un bu dillere çevrilmiş şiirlerinin çevirisini bizzat yapmak istediğini de ekledi. Son derece heyecanlı konuşan Latiç’in tercümanlığını da beraber geldikleri eski İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu yapıyordu.
Üstad Karakoç, ziyaretten duyduğu büyük memnuniyeti vurgulu biçimde ifade ettikten sonra Bosna savaşı sırasında yurdunu kahramanca savunan Müslüman Bosna halkının erdeminden ve bilhassa Aliya İzetbegoviç’in bu mücadeledeki onurlu duruşundan; dirayetli liderliğinden övgüyle söz eden veciz bir konuşma yaptı. Karakoç’un konuşmasından, Bosna’yla ilgili her gelişmeyi; her uluslararası adımı üzülerek ve hayıflanarak takip ettiği anlaşılabiliyordu. Karakoç, bir İslam toprağı olan ve esasen korunup savunulmasından bütün Müslümanların sorumlu olduğu Bosna’yı korumaya topyekûn bir destekle gidemediğimizi, buna rağmen Aliya ve arkadaşlarının cesur ve kahramanca bir savunma mücadelesi verdiklerini söyleyerek Bosna şehit ve gazilerine Allah’tan rahmet diledi. Bu şerefli mücadelenin bir mensubu ve Aliya’nın arkadaşı olarak kendisini (Latiç’i) misafir etmekten büyük memnuniyet duyduğunu söyledi. Yaklaşık 10 dakika boyunca temposu hiç düşmeyen ve dinleyenlerde büyük saygı uyandıran konuşması ilerledikçe, Sezai Karakoç, sadece Bosna’nın değil; bütün İslâm milletinin ve memleketlerinin en büyük ve en kahraman bir savunucusu; gazi alpereni olarak yeniden biçimlendi âdeta. Necat Çavuş’un O’nun için yazdığı şiirde söylediği gibi, “Atının üstünde, ordusuz bir Alparslan” gibiydi o an. Konuşmasını bir kere daha hoş geldiniz ve teşekkürle bitirince sustu. Hepimiz, fark edilecek bir süre boyunca sustuk.
Şiir ve çeviri konusuna ise hiç girmedi. Cemalettin Latiç, Karakoç’un bu mücâhidâne konuşmasına teşekkür ettikten sonra bir süre daha susuldu. Latiç, konuyu tekrar şiire ve çeviriye getirmek için söze başladığında Karakoç, kibarca, bir şairin şiirlerinin başka bir dile çevirisinin, o ülkedeki edebiyat okurundan bir talebin doğması sonucu yayınevlerince doğal yoldan yapılacağını söyledi. Ancak Türkçe dışındaki dillerden henüz böyle bir okur talebinin yayın ve çeviri mekaniğini harekete geçirmediğini; talebin henüz oluşmadığını, dışarıdan bir destekle; bir tür zorlamayla çevirmenin gereksiz olduğunu ve biraz daha beklenmesinin uygun olacağını söyledi. Latiç ısrarcı olduysa da Karakoç, “Yayınevlerinin usulüne uygun talebi olursa, olabilir” diyerek konuyu bağladı.
Daha sonra Cemalettin Latiç, Bosna savaşı sırasında yapılan soykırımlardan en ağırının yaşandığı Serebrenitsa soykırımını konu ettiği ve Türkçeye Serebrenitsa Cehennemi adıyla çevrilen kitabını imzalamış olarak Sezai Karakoç’a sundu. Karakoç, büyük bir nezaketle ayağa kalkıp masanın önüne doğru ilerleyerek kitabı aldı; teşekkür etti. Latiç tam bu sırada “Acaba beraber bir fotoğrafımızın çekilmesine müsaade eder misiniz?” diye sordu. Karakoç, odadakilere bakınca biz bunu “izin onayı” olarak anladık ve Hüseyin Kansu ile ben cep telefonlarımızı çıkarıp bu pozu çektik.
Bu heyecan verici sahneden sonra hemen hemen hiç görmediğimiz bir şey daha oldu. Sezai Karakoç, Cemalettin Latiç’e toplu şiirler kitabı Gündoğmadan’ın giriş sayfasına uzun bir metin yazarak imzaladı ve hediye etti. Ne yazdığını uzaktan göremediğimiz için hepimiz merak ettik. Karakoç imzalı bu Gündoğmadan nüshasının, Prof.Dr. Latiç tarafından özenle korunduğunu tahmin edebiliriz.
[1] Bk. http://yucedirilis.org.tr/konusmalar/
Devamı Cins’in 2021 Şubat sayısında…