İçimizdeki “Kavgacı Güzel” kusursuzluk zaafımızın bizi ne hâle getirdiğinin tablosudur. Kusursuzluk hezeyanı peşinde kendi eserini mahveden bir ressamın gerçeğe olan körleşmesi hepimizin düşebileceği dünyevi bir tuzaktan başka nedir ki? Mutlak güzelliğe ulaşmak için yaptırılan onca estetik ameliyat sonrası ucubeye dönüşen kadın ve erkekler, “Kavgacı Güzel” tablosunun birer kopyasından ibarettir aslında.
İDİL ÖNEMLİ
“1612 yılının sonlarına doğru soğuk bir aralık sabahı, giysileri epeyce ince görünen genç bir adam Paris’teki Grands-Augustins Sokağında bir evin kapısı önünde dolaşıyordu.”
Balzac’ın Gizli Başyapıt (Can Yayınları, çev. Samih Rifat) adlı eserinin ilk cümlesi, saflık ve bencilliğin, narsizm ve özverinin çarpıştığı bir gizemin giriş notalarıdır. Her ne kadar sıradan gibi görünse de tekinsizliğin alametleri ile doludur bu ilk cümle. “Soğuğa rağmen delikanlının üstündeki ince kıyafetler”çaresizliğinin olduğu kadar, hırslı bir mizacının da alametifarikasıdır. İncecik kıyafetlerine rağmen sabahın dondurucu ayazında orada dikilmektedir, hayran olduğu ressamla görüşebilmek umuduyla. Aralık sabahının soğuk ışığı, henüz uyanmamış ıssız sokakları nahoş bir şekilde aydınlatadursun, tekinsizlik, bütün kelimelerin birleşip zihinde oluşturduğu ana duygu hâlini alır. Bu bazılarına pahalıya mal olacak bir dersin kısa hikâyesidir.
Cebi delik ama yüreği sanat aşkıyla dolu genç ressamın, bütün bir cesaretini toplayarak dönemin büyük sanatkârlarından Porbus Usta’yı, ziyarete gitmesiyle başlar her şey. Delikanlı, atölye kapısını çalmak için cesaretini toplayadursun talihin iş bilir rüzgârı ondan yana eser ve bir ihtiyar beliriverir yanında. “Şeytani denebilecek, tanımlanması zor bir yüzü”vardır bu ufak tefek zatın. Kapıyı açan Porbus Usta, yerlere kadar eğilip saygıyla karşılar bu garip ihtiyarı ve onunla birlikte geldi sanıp buyur eder bizim delikanlıyı.
Delikanlı burada elinden geldiğince dikkat çekmemeye çalışarak bu iki kişinin renkler ve sanatın türlü sırları üzerine ilginç sohbetine ortak olur. Ressam Porbus’un ustam dediği bu ifrit kılıklı ihtiyar, konuştukça çözülmesi zor bir muammaya dönüşür Genç Nicolas Poussin’ in gözünde. Bu üstten bakan kibirli şeytana karşı ilk önce düşmanca duygular beslese de bu garip adamın dehasını fark etmesi çok uzun sürmez. Frenhofer, Porbus’un son eseri üzerinde birkaç fırça darbesiyle mucizeler meydana getirince, bu adamın yeteneği karşısında sarsılır genç delikanlı.
“Sonunda küçük şeytan durdu, hayranlıktan dilleri tutulmuş Porbus’la Poussin döndü ve şöyle dedi: ‘Daha benim Kavgacı Güzel ayarında değil, ama insan böyle bir yapıtın altına imzasını rahatça atabilir.’”
Kavgacı Güzel, Frenhofer’ın üstünde 10 yılı aşkın süredir gizli gizli çalıştığı başyapıtıdır, kusursuz hâle gelene kadar bütün gözlerden onu saklamaktadır. Burada hikâyedeki gerilim artar. Genç ressam bu noktadan sonra bir zaafın pençesine düşer. Kavgacı Güzel’i görme arzusu, Prometheus’un ateşi ele geçirme arzusu gibi yakmaya başlar içini. Balzac eserinde bunu “açıklanması olanaksız bir sanatçı merakı”olarak tanımlar. Genç delikanlının içini şu soru kemirmektedir artık: ‘’Frenhofer sanatın en başarılı girişimlerini hafife alıyor, dehası ile etkiliyordu, o hâlde Kavgacı Güzel nasıl bir eserdi?’’
Porbus, hikâyedeki katalizördür. Biri daha çok toy, diğeri sanatın sarp kayalıklarında dolanan ihtiyar bir dağ keçisi olan iki tutkulu sanatkârın karşılaştığı köprüdür. Bu köprüde boynuz boynuza gelen iki inatçı keçi ilginç bir pazarlığa girişir. Frenhofer, kusursuza yakın bir model arayışındadır ve onu bulabilmek için bir dünya seyahatine çıkmayı düşünmektedir, bunu duyan Genç Poussin, güzeller güzeli sevgilisini model olarak ihtiyar ressama teklif eder. Kavgacı Güzel’i görmeye, Frenhofer’ın başyapıtım dediği eserindeki bilgiyi ele geçirme hırsıyla, kendi biricik aşkını ressama model olarak sunar. Bu mübadele için üç arkadaş ihtiyarın görkemli malikanesinde buluşurlar.
Ve nihayet, iki ressam, resmin sağına soluna karşısına geçip baktılar, eğilip kalkarlar. Karşılarındaki dev tuvalde bir kadın yerine karmakarışık bir biçimde yığılmış renklerle sayısız karmaşık çizgi dışında bir şey göremediklerinden yaşlı ressamın onlarla dalga geçtiğini sanırlar. Kavgacı Güzel, üzerinde çalışıldığı on yıllar içinde yaşlı dehanın kusursuzluk zaafından beslenen dev bir tümöre dönüşmüştür. Frenhofer, yüce hedeflerle sarhoş olmuş bir dehadır ve hikâyenin sonunda kendi aşırılıkları içinde resmini mükemmelleştirdiğini sanarak üst üste vurduğu boya tabakalarının altında boğulur.
Balzac, nefsani zaafların insanları sürüklediği yıkım üzerine kurgulamıştır “İnsanlık Komedyasını”. En önemli karakterlerinden biri olan Frenhofer da bu yıkımın en görkemli ürünlerindendir. Sanatın en derin sorunlarını çözmüş bu ihtiyar, bilgeliğe giden yolda “aşırılık” ilmeğini boynuna geçirmiştir bir kere. Durduğu o yüce mertebede sapasağlam basan ayağı kayıvermiş, artık gerçeklikle bağını yitirmiştir. Aslında çoktan tamamlanmış eserini kusursuzluk hezeyanıyla deyiş yerindeyse “yok edinceye değin haddinden fazla” tamama erdiren bu ressam, kusursuzluğun peşinde koşarken hem kendi sonunu hem de eserinin sonunu hazırlamıştır. Frenhofer, kendi ağzıyla itiraf eder bunu, tablosuna bir an arkadaşlarının gözüyle bakarken, “Fazla bilgi de tıpkı bilgisizlik gibi gelip bir olumsuzluğa dayanıyor. Yapıtımdan kuşku duyuyorum.” der.
Frenhofer, sanatın bütün sırlarına vakıf olmasına rağmen nerede duracağını bilememiştir. Ya da daha doğrusu duramamıştır. Yaşlı ressam, güneşe haddinden fazla yaklaşan balmumu kanatlı İkarus’a dönüşürken; genç ressam Poussin ise güzeller güzeli âşığı Gilette’i Kavgacı Güzel’i görebilmek uğruna gözden çıkarınca, dönüşümünü bilgi hırsızı Prometheus olarak tamamlar. İkisi de yaratıcı tarafında haddi aştıkları için lanetlenmiştir.
Gambara romanında da Müzisyen Gambara, şeytani mükemmellik arzusunu müzikte bestelemekte olduğu bestede yaşar. Sanatının sınırlarını biraz fazla aşar ve tıpkı Frenhofer’ın körleşmesi gibi o da bir sağırlaşma yaşar. Velhasıl, dünya yuvarlaktır ve aynı istikamette ısrarla giderseniz yine başladığınız yere varırsınız. Sınır ihlali bu noktada ölümcül olabilir. Sağduyunun kaybı yok oluşun da başlangıcıdır.
Balzac, ömrü boyunca bu ana motifi ne yazık ki kendi hayatında da dokuyacaktır. Giriştiği ticari işlerde özellikle bunu defalarca yaşar. Sıra dışı insanların hikâyeleri ile aslında hepimizin hikâyesini anlatır Balzac. İçimizdeki “Kavgacı Güzel” kusursuzluk zaafımızın bizi ne hâle getirdiğinin tablosudur. Kusursuzluk hezeyanı peşinde kendi eserini mahveden bir ressamın gerçeğe olan körleşmesi hepimizin düşebileceği dünyevi bir tuzaktan başka nedir ki? Mutlak güzelliğe ulaşmak için yaptırılan onca estetik ameliyat sonrası ucubeye dönüşen kadın ve erkekler, “Kavgacı Güzel” tablosunun birer kopyasından ibarettir aslında.
Devamı Cins’in 2021 Mart sayısında…