Mehmet Bozdağ: Destanlarımız her çağda yaşıyor

DİRİLİŞ ERTUĞRUL DİZİSİNİN YAPIMCI VE SENARİSTİ MEHMET BOZDAĞ

Bizim insanımız tarihi hikâyeleri neden bu kadar çok seviyor? Demek ki bugün bir şey yitirdik ki orada bir şeyler buluyoruz. Türbe ve mezar geleneği konusunda bütün İslam toplumları içinde en yüksek hassasiyeti olan biziz. Geçmiş bizde yok olmuyor. Sözlü kültüre sahip olduğumuz için ölülerimiz hala içimizde, derinimizde yaşamaya devam ediyor. Sözlü kültüre sahip olan milletlerin temel özelliği bütün evrensel tasavvurlarını, ahlak ilkelerini, düşünce dünyalarını kalplerinde yaşatmalarıdır. O yüzden her çağda yeni versiyonları çıkıyor destanların. Hiç ölmüyorlar.

Söyleşi: Selman Çınar

Herkesin merak ettiği sorudan başlayalım. Dizi, Ertuğrul Gazi’nin vefatıyla sona mı erecek yoksa Osman Bey’in beyliğini de görecek miyiz?

Galiba artık Diriliş Ertuğrul benim hikâyem olmaktan çıktı. Son yaşananlarla birlikte artık başka bir manaya kavuştu. Eskiden çok rahat şunu diyebiliyordum: ‘Diriliş’i üç sezon tasarladım, bırakabilirim veya dört-beş sezona da çıkarabilirim.’ Ama artık bu özgürlüğü kendimde bulmuyorum. O yüzden bu sorunun cevabını ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz. İzleyici kitlesi bu kadar yüksek olan bir diziyi bir anda “iş bitti” deyip sonlandırma hürriyetini kendimde bulmuyorum. Tahminen Ertuğrul Gazi’den sonra Osman Bey’in hikâyesi devam edebilir. Ama Diriliş’te bu hikâyeleri anlatırken, aslında bir devletin, bir kaos çağından çıkıp nasıl nizam tesis eder hale geldiğini anlatmaya çalışıyorum. Bu fikrin iz düşümlerini 71. bölümden itibaren daha rahat göstermiş olacağız. Temel olarak bu çağın insanına kuruluş teorisini ve kuruluş dinamiklerinin ne olduğunu anlatmayı amaçladım.

Kılıç fethinden çok, gönül fethi yani… Yeni karakteriniz Haçaturyan Usta bunun ilk adımıydı…

Elbette. ‘Osmanlı hangi ahlaka sahipti ki bu başarı geldi?’ gibi sorularla ilerledik. Ben başarı ve başarısızlığın nedensellik ilkeleri üzerinden anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Ecdat dünyanın en büyük devleti olma yolunda hızla ilerlerken bir şey başardı, mağlup olmaya başladıkları zamanda ise bir şeyleri başaramıyorlardı ki bu mağlubiyet süreci geldi. Bu çağın insanının sorunlarını ve halkın temel meselelerini iyi algılayıp, pratik değerler üretmek zorundayız. Özellikle bu 3. sezonda pazarın da devreye girmesiyle birlikte hem modern dünya hem kapitalist ekonomi hem de iktisadi zihniyete bakış açısını ayrıntılarıyla anlatmaya çalışacağız. Halil İnalcık vakti zamanında şunu anlatmıştı. Osmanlı Balkanlar’a gelmeden evvel feodal beyler, orada yerli halkı ücretsiz çalıştırıyor. Yılın uzun bir dönemi angarya hizmeti veriyor halk. Osmanlı geldiği zaman bu süreyi çok kısa bir döneme indiriyor. Halk artık kendisi için de çalışmaya başlıyor. Osmanlıların insan hürriyetine saygıları var. O yüzden de fetret döneminde, Balkanlarda hiç kimse Osmanlı Devleti’nden ayrılmıyor. Çünkü biliyor başına neler geleceğini. Toplumsal hafıza diye bir gerçek var. Osmanlı bunu çok iyi görmüştü. İşte Osmanlı pratik anlamda neler üretti ve nasıl başardı da halkın refahını tesis etti? Yavaş yavaş üçüncü sezonda bunları aktarmaya başlayacağız. Haçaturyan Usta ile bizim ötekilere bakışımızı ve ötekilerinde sürecin sonunda bize nasıl baktığının hikâyesini izleyeceğiz.

Posted in Genel